• GİRİŞ YAP
Giriş Yap
  • Bildirimler

Mahmud Efendi Hazretlemizin Sohbetinden: Faizin Girdiği Yerde Bereket Olmaz!

Mahmud Efendi Hazretlemizin Sohbetinden: Faizin Girdiği Yerde Bereket Olmaz!




Ey îmân etmiş olan kimseler! Allâh’tan hakkıyla sakının ve faizden kalmış olan (alacağınız)ı bırakın. Eğer (gerçekten) min kimseler olduysanız (böyle yapmanız gerekir. Çünkü îmânın delîli, inandığınız Allâh’ın emirlerini tutmaktır). (Bakara Sûresi, 278)

İnanmış kullara büyük yerden emir geldi. İman, Arapça bir kelimedir, Türkçe karşılığı inanmaktır. Emir ne idi? “Allah’ın azabından sakının!” neyle sakınılır? Haramdan uzak olmakla, o haramların en büyüklerinden biri de “Faiz”dir. Amma ne yazık ki onu yemeyen, kalmadı; lâkin bizzat alıp yiyenle, dolaylı yollardan yiyenler arasında fark vardır.

Ekmeğimiz niçin pahalı? Faiz karıştığı için. Türkiye kâfire neden borçlu? Faizle para aldığından. Şeriat yaşanılsaydı onlardan cizye alınacaktı, onlar bize borçlu olacaklardı. Şeriat yaşanılmadığından biz borçlu, onlar alacaklı.

Helâl ve Haramlar İmtihan İçindir

Bazı şeylerin helâl, bazı şeylerin haram kılınması imtihan içindir. Cennette haram-helâl yoktur. Niçin? Orada imtihan yoktur da ondan. Haram ile helâl arasını ancak şeriat ayırır. Efendi Baba (Kuddise Sirruhû) derdi: Oğlum, komşusunun tavuğunu ondan habersiz alsan, kesip yesen yahut kendi tavuğunu kesip yesen aynı tadı alırsın. Hatta diğeri belki de daha tatlı gelir, ikisinin arasını ancak şeriat ayır.

Nefs-i emmareye sorulursa, ona haram daha tatlıdır. Mü’min aç gözlü olmaz, mü’min tamahkâr olmaz, mü’min harîs olmaz. Meselâ bir adama bir ay sonra 11 milyon almak şartıyla 10 milyon verseniz, o alacağınız 1 milyon faizdir. Böyle bir parayı katiyen almayın, aç gözlü olmayın! “Ama benim param da o kadar zaman kaldı.” derseniz, bakınız Mevla Teâlâ ne buyuruyor: “Kim şu (bahtiyâr) kimsedir ki; (ihlâs ve gönül hoşluğuyla dînî hizmetlere harcama yaparak veyâ borç isteyene faizsiz para vererek) güzel bir ödünçle Allâh’a borç verecek de O da kendisi için o (bağışta bulunduğu)nu birçok katlara katlaya(rak artıra)caktır, üstelik (buna ilâveten) onun için çok değerli büyük bir mükâfat da var (olacak)dır?” (Hadîd Sûresi, 11)

Allâh-u Teâlâ’nın muhtaç bir kuluna borç para verirseniz, Mevla Teâlâ onu size sayısız defa katlayacak. Milletten kirli para (faiz) alacak yerde bu sevapları alsanız ya!

Eğer faiz alırsanız, yarın âhirette Mevlâ Teâlâ’nın huzuruna amel defterinizde faiz yediğiniz yazılı olarak çıkacaksınız, dikkatli olun! Sonra, Mevlâ Teâlâ da: “Neden faiz yedin, ben senin karnını doyurmadım mı?” diye tazirde bulunur.

Bu dünyada fakir de zengin de imtihanda, belki de zenginlerin imtihanı daha çoktur. Kârûn’un yere batmasının sebebi parasıdır. Para her zaman iyi olsaydı, onun sebebiyle Kârûn batmazdı. Zengin isen zekâtı ver, faiz alma. Kârûn malının zekâtını vermediğinden battı.

Para Tabancaya Benzer

Para insan için büyük bir tuzaktır. Para tabancaya benzer, onunla istersen düşmanı, istersen de kendini vurursun.

Ya Rabbi! Bizlere zenginlik vereceksen, hakkını yerine getirmeyi nasib etmek suretiyle ver! Bugünün zenginleri meyhanelerde, gazinolarda, kumarhanelerde… Neden? Paradan sebep işte! Lâkin şu da var ki para insanı Hicaz’a da götürüyor. Kabahati parada değil kullanım yolunda bulalım.

Eğer (faizi bırakma işini) yapmazsanız, Allâh ve Rasûlü (ciheti)nden (faizcilere karşı açılmış olan) büyük bir harb (içine girdiğiniz)i iyice bilin. Şâyet (tefecilikten) tevbe ederseniz artık baş mallarınız (olan sermayeniz) size aittir. (Böylece fazla isteyerek, borçlulara) zulmetmiş olmazsınız, (anaparanızı eksik alarak) zulme de uğratılmazsınız. (Bakara Sûresi, 279)

Anlaşılıyor ki faizden sakınmak Müslümanların her birine farz-ı ayn olmaktan öte, umumi surette faiz muamelesini kaldırmak da İslâm topluluğu üzerine farzdır. Çünkü faiz öyle bir fitnedir ki toplumda devam ettiği müddetçe, fertlerin ondan sakınmaları çok güç, hatta imkânsız olur.

Mevlâ Teâlâ, âyet-i celîlede: Şâyet (tefecilikten) tevbe ederseniz artık baş mallarınız (olan sermâyeniz) size âittir(Böylece fazla isteyerek, borçlulara) zulmetmiş olmazsınız, (anaparanızı eksik alarak) zulme de uğratılmazsınız.” (Bakara Sûresi, 279’dan) buyurdu.

10 milyon borç verip aradan bir ay geçtikten sonra 11 milyon alınacak olan paranın 1 milyonu faizdir. Ancak tövbe eder, bunu almaktan vazgeçerseniz, ana paranız (10 milyon) sizindir. Böyle yapmakla ne zulmetmiş ne de zulme uğramış olursunuz.

Faiz Zarardır

Faiz görünüşte kâr olsa da hakikatte zarardır. Sadaka ise görünüşte malda eksikliktir lâkin manada ziyadeliktir, artıştır. Nitekim Mevlâ Teâlâ bu hususta şöyle buyuruyor: Allâh faiz (karışan her türlü muamelenin bereketin)i yok etmektedir, sadaka (ve zekâtı verilen mal)ları ise (bereket bakımından) artırmaktadır (âhirette de sevabını kat kat verecektir). Zaten Allah, (faizi helâl görerek inkâra düşen) çokça kâfir ve (mütemadiyen haram yiyerek kâfirliğine bir de zalimliği ilâve eden) ziyade günahkâr hiçbir kimseyi sevmez.” (Bakara Sûresi, 276) Faiz alan kimse, sonunda mutlaka fakir olacaktır; o olmasa çocukları, çocukları da olmasa, torunları fakir olacaktır. Çünkü aldığı faiz paraları onun değildir.

Faiz hakkında başka bir âyet de Sûre-i Bakara’nın 275. âyet-i celîlesidir. Faiz yiyen kimseler, kabirlerinden şeytan çarpmış, sara hastalığına yakalanmış kimseler gibi kalkacaklar, âhirette ise o, bu hâli sebebiyle küt diye yere düşecek, görenler onun bu durumda olmasının sebebini kavrayacaklar ve “Eyvah! Bu faiz yemiştir.” diyecekler. Fakat hakiki sara hastalığı cennete girmeye mâni değildir.

Yukarıda bahsettiğimiz duruma neden düşülecek? Kişilerin: “Alışveriş de faiz gibidir” demeleri sebebiyle. Hiç faiz, alışveriş gibi olur mu? Faiz, alışverişte akit yapanlardan birine karşılığı olmadığı hâlde, verilmesi şart koşulan fazla miktardır. 10gr altını, 11gr karşılığında satmak gibi… Alışveriş ise para karşılığında mal almaktır. Bir kimse faizin haram olduğuna inanıyor olduğu hâlde faiz alırsa, yerse büyük günah işlemiş olur. Faizin haram olduğuna inanmaz ise kâfir olur. Müslüman harama, helâle dikkat etmelidir. Bazı Müslümanlar buna önem vermiyorlar. “Haram helâl ver Allah’ım, Senin kulun yer Allah’ım” diyorlar.

Dersimizin son âyet-i kerîmesine gelelim: “Öyle büyük bir günden de hakkıyla sakının ki; kendisinde Allâh(ın âhiret yurdun)a döndürüleceksiniz de sonra herkese kazanmış olduğu şeyler(in karşılığı) tamamen ödenecektir ve onlar (sevapları eksiltilerek ya da günahları artırılarak) zulme uğratılmayacaklardır.” (Bakara Sûresi, 281)

İbn Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivayet edildiğine göre, bu âyet-i celîle, Kur’ân-ı Kerîm’in en son inen âyetidir. Rivayetlere nazaran bu âyet-i celîle nâzil olduktan sonra, Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz 21 gün veya 81 gün veya 7 gün, diğer rivayetlere nazaran da 3 saat yaşamıştır. Âhirette hepimiz dosyalarımızla beraber Mevlâ Teâlâ’nın huzuruna çıkarılacağız. Her nefse dünyada kazandığının karşılığı verilecek ne sevaplarından noksan edilecek ne de günah artırılarak haksızlığa uğratılmayacaktır. Uyanık olalım, âhirette rahat edelim.





Sosyal Medyada Paylaş