İslâmiyet’in muhafazasını emir buyurduğu beş temel unsurdan birisi de neseptir.[1] Dinimizin nesebe bu derece ehemmiyet atfetmesi, toplumun çekirdeği mesabesindeki ailenin kurucu unsuru oluşundandır. Ailenin dinî bir kurum oluşu: “İçinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O’nun varlığının delillerindendir. Bunda düşünen insanlar için dersler vardır”[2] ayet-i kerimesiyle ve aynı manayı ifade eden daha başka ayetlerle sabittir.[3]
Aile Müslümanların Güçlü Olabilmesi İçin Elzemdir
Dinîn nesebe verdiği önem sebebiyle, henüz teşekkül sürecinden, üreme yoluyla büyümesine kadar her aşamasına müdahil olduğu aile kurumu, ümmet-i Muhammed’in tarih boyu güçlü bir medeniyet olarak ayakta kalmasının en önemli yapıtaşı olmuştur.
Medeniyetimizin çöküş faciasının temelinde de ahlâkî yozlaşmaya bağlı olarak başta aile kurumunun tükenişi ve bununla beraber toplumun büyük bir bozulmaya, dağılmaya maruz kalmış olması yatmaktadır. Bugün artık eşcinsel olduğunu ifade eden gürûh dahi birtakım haklardan hatta yasal bir evlilik statüsünden bahsedebilmektedir. Geçmiş ümmetlerden kiminin helakine sebep olan bu gibi şeyler, bugün aleni bir şekilde ve bir hakmış gibi savunulabilmektedir.
Gazetelerin üçüncü sayfalarında yer alan haberler, ailenin bozuluşuyla irtibatlı olan toplumdaki bozulmanın çarpıcı örneklerinin sergilendiği galeriler haline gelmiştir. Problemin boyutunu bu tarz örnekler üzerinden tespit etmek hiç de zor değildir.
Aileyi çürük zemin üzerine kurmak, eşler arası denklik problemleri, kültürel ve yöresel farklılıklar, kimlik çatışmaları gibi birtakım sebeplerle sağlıklı şekilde kurulamamış evliliklere dair örnekler, tarih boyunca hep var olmuştur. Bu sebeple aile temelinin sağlam atılması için evlenecek çiftler başta olmak üzere aile büyüklerine büyük sorumluluklar düşmektedir.
Evlilik müessesesini sarsabilecek insanî birtakım problemlerin yanında, İslâmiyet’in aile kurumuna verdiği ehemmiyeti tahribata yönelik, haz temelli, azgın batılı yaşam tarzından kaynaklanan birçok problemde ne yazık ki hayatımızda yer almaktadır. Sorunun temelinde ne dünyalık imkânsızlıklar, ne maddiyat eksikliği, ne de diğer noksanlıklar var. Kişi başına düşen gelir miktarı referans alındığında, seviyesi nispetinde süper güç olarak takdim edilen devletler dahi aile sorunlarıyla boğuşmaktadır. İnsanî değerler açısından günden güne sıfırı iyice tüketerek iflasa sürüklenen batının bu önlenemez çöküşü, maddî zenginliğe rağmen aile müessesenin tahribatından ve aile anlayışının değişmesinden kaynaklanmaktadır.
Nüfus Planlaması Yapan Kuruluşlara Dikkat!
Özellikle ülkemizde batılıların kıskançlığını celbeden nüfus yoğunluğu, geleceğimizin teminatıdır. Toplumu ahlâkî açıdan bozmayı gaye edinenler, bu nüfus yoğunluğunu da baltalamak için ayrıca faaliyet göstermektedirler. Memleketimizde nüfus planlaması alanında faaliyet göstermekte olan kuruluşların bağlantıları, bu noktada hususen dikkat çekicidir. İslâmî açıdan toplumun tamamına teşmil edilmiş bu tür korunma anlayışlarının kabul edilebilmesi mümkündür değildir. Zira Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)den rivayet edilmiş bir hadis-i şerif’te: “Evleniniz, çoğalınız. Ben kıyamet gününde diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim.”[4] buyrulmuştur
Mevcut aile problemlerimizi ifade sadedinde; aile kurumunun öneminin bireylerimiz tarafından bihakkın kavranamamış olması, diyalog eksikliği, ekonomik sebepler, maddiyata aşırı önem verilmesi, harici sorunların aileye yansıtılarak evlilik müessesesinin yıpratılması, anlayışsızlık ve tahammülsüzlük, müsamahadan uzak davranış biçimleri ve daha başka dış etkenler de zikredilebilir. Sorunlarımızın tespiti ve hal çaresi noktasında, maneviyat eksikliğinden kaynaklanan hususların merkeze alınması, asla unutulmamalıdır.
Aile Birliği ve Mâneviyât
Ailenin birliği yönünden maneviyatımızı baltalayan en önemli faktörlerden birisi, modern anlayışın kadını evin dışına çıkmaya zorlayan tavrı olmuştur. Kadının fıtratına aykırı olan bu durum kadının anne ve eş rolünün yanında iş hayatını da omuzlamasıyla, taşıyabileceğinden fazla bir yükün altına girmesine sebep oldu.[5] Erkek ve kadının rolündeki bu karmaşa, yozlaşan toplum fikrinin ve yapısının her şeyden evvel gözden geçirilmesini gerektirmektedir. Kadının toplum içerisinde bu denli ağır sorumluluklarla, aktif şekilde rol almasıyla birlikte aile kurumunun sıhhatini muhafaza ederek devamını beklemek, nafile bir iyimserlik olacaktır.
Aile problemlerinin kökten çözümü, İslâm’ın emrettiği ahlâkî anlayışa uygun bir aile yapısı geliştirmekle ve bu ailelerden teşekkül edecek bir toplum inşa etmekle mümkündür. Yeni bir toplum inşasına kadar mevcut evliliklerin ıslahı noktasında problemlerimizin çözümü, sünnetin bize emir ve tavsiye ettiği hususlara riayet etmekten geçmektedir.
Eşler Arasında İstişârenin Önemi
Eşler arasında sevgi ve saygı gibi duyguların yanında birlikteliğin beraberinde getirdiği bir de kontrol duygusu vardır. Bu kontrol duygusu zaman zaman eşler arasında birtakım sorunlara yol açmaktadır. Bunu önlemenin yolu, istişare mekanizmasını devreye sokmaktan geçmektedir. İstişare gerek devlet yönetiminde, gerekse aile içerisinde sosyal ilişkilerin düzenli bir şekilde yürütülmesinde önemli bir etkendir. “…işleri de aralarında meşvere(li)dir…”[6] ayet-i kerimesi, eşlerin bilhassa aile reisi konumunda bulunan erkeklerin, alacakları kararlarda, eşleriyle istişarede bulunmaları, ilke edinilmelidir. Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de mübarek zevceleriyle istişarede bulunmuşlardır.[7]
Ortaya çıkan problemlerin çözümü noktasında, evvela eşler arasında istişare mekanizmasının işletilmesi, sorunun bu mekanizma ile aşılamaması durumunda; konunun her iki tarafın ebeveynine veya hakemliğine başvurulabilecek nitelikteki yakınlardan birine taşınması, güvenilir ve nitelikli bir hakem tayin edilmesi gibi üçüncü şahısların dahline başvurulmalıdır.
Kur’ân ve Sünnete ittibâ üzerine sürülecek bir hayat, sayfalarca sayılıp dökülebilecek problemlerimizin henüz ortaya çıkmadan bünye içerisinde çözüme kavuşturulmasını sağlayacaktır. Bizleri zaaflarıyla birlikte en iyi bilen şüphesiz yoktan var etmiş olan Rabbimizdir…
Dipnotlar
[1] İbrahim Kâfi Dönmez, “’Nesep”, DİA.
[2] Rûm Sûresi, 30/21.
[3] Bkz. Nahl Sûresi,72; Nûr Sûresi, 32. Ayrıca hadis kitaplarımızın nikâh bölümleri başta olmak üzere müstakil konu başlığı olarak daha pek çok alanda, ailenin dinî boyutuna dikkat çekilmiştir. Meselâ: “Nikâh benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetimi uygulamazsa benden değildir. Evleniniz, ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim…” (İbnu Mâce, Nikâh, 1)
[4] Ahmed b.Hanbel, el-Müsned, 1, 412.
[5] Nevzat Tarhan, Son Sığınak Aile, İstanbul, Nesil Yayınları, 2010, s.18.
[6] Şûrâ Sûresi, 38.
[7] Tarhan, a.g.e. s.63. Efendimiz (Aleyhissalâtu Vesselâm)ın Hudeybiye seferi sonrası kurbanların kesilmesi ve tıraş olunması yönünde emirlerinin ardından Ümmü Selem (Radıyallâhu Anhâ) validemizle gerçekleştirmiş oldukları istişare bu konuda önemli örneklerden birini teşkil etmektedir.