• GİRİŞ YAP
Giriş Yap
  • Bildirimler

Bir Mecliste Riâyet Edilmesi Gereken Edepler

Bir Mecliste Riâyet Edilmesi Gereken Edepler

İnsanoğlu yaratılışı gereği diğer insanlara muhtaç ve onlarla sürekli iletişin hâlindedir. Günlük hayatımızda birçok insanla konuşur, görüşür ve aynı meclisi paylaşırız. Bulunduğumuz yerde başkalarına saygı duymak vazifemiz olduğu gibi bize saygı duyulması ve itibar gören bir mü’min olabilmemiz için riâyet etmemiz gereken birtakım edepler vardır. Bu yazımızda bu edepleri ele alacağız.

Dâvetlerde Riâyet Edilmesi Gereken Edepler

Dâvet edilen saatte orada olmamız gerekir. Geç kalıp diğer misafirleri bekletmek uygun olmaz. İnsan ev veya mekân sahibi nereyi gösterirse oraya oturmalı veya müsait bulduğu yeri tercih etmelidir. Tevâzu göstermek kemâl alâmetidir.

Eğer mecliste âlim, fazilet sahibi ve büyük kimseler bulunuyorsa, onların huzurunda boş konuşulmamalı ve sorduklarına edeple cevap vermek gerekir. Susanlar selâmet bulur, fakat susanlar azdır. Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bu hususta şöyle buyurmuştur: Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse ya hayır konuşsun ya da sussun.”[1]

Bir Müslüman hem davet ederken hem de davet edildiği yerde haremlik ve selamlığa son derece riâyet etmelidir. Kadınlar tarafına bakan kapıya doğru oturmak ve ikramlıkların geldiği cihete bakmak hoş değildir.

Mü’min güleryüz göstermenin dahi sadaka olduğunu bilen kimsedir. Sonradan gelip yanına oturan kişinin hâl ve hâtırını sormak, ona hürmet etmek ve “hoş geldiniz, merhaba” samimi ifadeler kullanmalıdır. Meclis içinde asık bir suratla durmak, kardeşlerinden bir tebessümü esirgemek kabalık ve kibirdir.

Ev sahibi, kendi hanesinde yatmak için gelen misafire, tuvaleti, abdest alma yerini ve kıble istikâmetini göstermelidir. Misafir belki gece kalkıp namaz kılabilir. Yanına Kur’ân-ı Kerîm ve seccade konulması da ince bir düşüncedir.

Salih ve iyi kimselerin sohbetlerine devam edilmeli; günâh işlenen, içki içilen, çalgı çalınan, açık saçık kadınların bulunduğu yerlerden arslandan kaçar gibi kaçmak gerekir. Müslüman bu hususta son derece uyanık davranmalı ve hiçbir kınayıcının kınamasına aldırış etmemelidir.

İyilere yemek yedirmek ve iyilerin yemeğini yemek kişinin büyük bir saadettir. Ev sahibi, misafirini kapıda güler güzle karşılamalı ve yine giderken de kapıya kadar uğurlamalıdır. Bu, misâfire ikramdır. Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bu meyanda “Allâh’a ve âhiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse akrabasına iyilik etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!” buyurmuştur.[2] Hem ev sahibi hem misafir nezâkete son derece riâyet etmeli, birbirlerine hayır duâda bulunmalı, Allah’ın selâmı ile birbirlerinden ayrılmalıdır.

Misâfirlik Âdâbı

Misafirlik üç gündür. Üç günden fazla kalmamaya gayret göstermeli, ev sahibini sıkıntıya sokmamalıdır. Eğer ev sahibi samimi olarak daha fazla kalmasını istiyorsa çok da külfet olunmayacaksa kalınabilir.

Huveylid b. Amr (Radıyallâhu Anh)ın naklettiği bir rivayete göre Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bir gün ashabına şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse misafirine câizesini versin.” Ashâb-ı kirâm: Yâ Resûlallah! Misafirin câizesi nedir, diye sordular. Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de: ‘Onu bir gün ve bir gece ağırlamaktır. Misafirlik üç gündür. Misafiri üç günden fazla ağırlamak ise sadakadır’ buyurdular.” [3]

Teşekkür Çok Önemlidir

İnsanlar her dâim birbirine muhtaçtır. Bir insanın tek başına hayatını devam ettirmesi mümkün değildir. Doğumunda ve ölümünde, hüznünde, sevincinde mutlaka kendisi gibi birine ihtiyaç vardır. Bu sebeple maddî ve manevî bir iyilik yapana teşekkür etmek ve vefâlı olmak gerekir. Hele misafir edildiği hane sahibine duâ ve teşekkür etmek bir insanlık borcudur. İyilik yapan insandan bir teşekkürü esirgemek Müslüman için düşünülemez. Müslüman, iyilik ve hayırda yarışır. Allah Teâlâ’nın mahlûkuna Allah için merhamet etmek peygamberlerin sünnetidir. İyiliğe karşı teşekkürün ne mânâ ifâde ettiğini yine Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle ifade etmektedir: “Halka teşekkürde bulunmayan Allah’a da şükretmez.”[4]

Cemiyetimizde, sohbet edilen yerlerde çay, kahve ve meşrubat ikrâmı çok yaygındır. Sohbet meclislerinde ve misafirliklerde su, çay, kahve ve benzeri içecekleri dağıtan kimse, en son kendi almalı ve içmelidir. Yani diğerlerini kendi nefsine tercih etmelidir. Bu tavırları, kişinin tok gözlü, nezaketli ve kemâl sahibi birisi olduğunun alâmetidir. –

Kahkaha ile Gülünmemeli, Ölçülü Olunmalıdır

Her şeyin bir ölçüsü ve miktarı vardır. Meclislerde kahkaha ile gülmek, garip sesler çıkarmak edebe mugâyirdir. Müslümanın gülmesi tebessümden ve güleryüzden ibaret olmalıdır. Gâfilce kahkaha atmak cehâlet alâmetidir ve kişinin vakarını zedeler. Zirâ Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) buyurmuştur ki: “Az gül. Zira çok gülmek, kalbi öldürür!”[5]

Meclislerde riâyet edilmesi gereken edepler elbette ki bu saydıklarımızdan ibaret değildir. Ârife işaret olması kabilinden zikrettiğimiz bu edeplere riâyet etmek kişinin hem bu dünyada vakar ve itibar sahibi olmasına vesile olur hem de âhirette insanlara bu güzel hasletlerle muamelede bulunduğu için cennete ve Cenâb-ı Hakk’ın rızasına kavuşmaya vesile olur. Cenâb-ı Hakk cümlemiz kime ne neye hangi edep gerekiyorsa riâyet eden edepli kullarından eylesin. Âmîn Yâ Mucîbe’s-Sâilîn…

Dipnotlar


[1] Buhârî, Edeb, 31.
[2] Müslim, Îmân, 74.
[3] Müslim, Lukata, 14.
[4] Tirmizî, Birr, 35.
[5] İbn Mace, Zühd, 19.

Sosyal Medyada Paylaş